Yapılan Açıklamada; Dil insanların ve ulusların ortak bir geçmiş yaratmalarındaki en önemli iletişim aracı olmuştur. Düşünce dünyamızın ortak anahtarı olan dil onu nasıl kullandığımızla anlam kazanır ve kimliğimizin de belirleyicisi olur. Böylelikle biçimlendirdiğimiz dil üzerinde etki yaratırız ve bir kuşaktan sonraki kuşaklara geçen bir etkinlik olarak varlığını sürdürmesine katkı sağlar. Öğrenme de ve öğretimde de aktarıcı rolü üstlenen dil bir ulusun düşünceleriyle ve tarihi ile özgürlük kazanır. Dilin gücü düşünceyi yaratmasından ileri gelmektedir. Dil gelişmezse düşünce de gelişme olanağı bulamaz. Bir toplumun düşünce alanında gelişmesi öncelikle dilin yetkinliğine, zenginliğine bağlıdır.
Büyük önder M. Kemal Atatürk” Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk Milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtaracaktır” diyerek Türkçenin yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarılması ve zenginleştirilmesi amacıyla 12 Temmuz 1932 tarihinde Türk Dil Kurumunu kurdurmuştur. Derneğin amacı, Türk dilini, ulusal kültürümüzün eksiksiz bir anlatım aracı durumuna getirmek ve ikinci olarak da Türk dilini, çağdaş uygarlığın önümüze getirdiği tüm gereksinmeleri karşılayacak bir yetkinliğe erdirmek olarak belirtilmiştir. Bu kurum yaptığı çalışmalar sonrasında 26 Eylül 1932 de düzenlenen Türk Dil Kurultayı ile yaşama geçen dil devrimi Türkiye Cumhuriyetinde Uluslaşma sürecini tamamlayan önemli kazanımlardan biridir. Türk Dil Kurumu, Atatürk döneminde ve ondan sonra da çeşitli siyasal dalgalanmalara karşın çalışmalarını kuruluşunda saptanan amaçlar doğrultusunda sürdürmüştür. Bunun sonucunda da konuşma dili yazı dili arasındaki uçurum giderilmiş, Türkçe, büyük oranda özleştirilmiş bir bilim ve kültür dili düzeyine çıkarılmıştır. Birinci kurultaydan sonra ülkede bir dil seferberliği başladı. Amaç, Türkçe’yi yabancı dillerin egemenliğinden kurtarmak; yeni kavramları karşılayacak bir kültür dili yaratmaktı. Bu amacı gerçekleştirmek için yapılan girişimlerin tümüne birden Dil Devrimi denildi. Çalışmalar hızlandı. Bir söz derleme kılavuzu hazırlandı. Kurulan derleme örgütleri ile on dokuz ayda 30.000 fişlik söz derlendi. Türkçe, halkın diline yönetilmeye çalışıldı. Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın bir şiirinde belirttiği gibi Türkçe “ses bayrağı”mızdır. Bu bayrakla, ay yıldızlı ulusal bayrağın yere inmesi arasında bir fark yoktur. Bu toprakların yabancı işgalcilerden kurtarılması için canını veren şehitlerimizin aynı zamanda ulusal dillerini korumak için de yaşamlarını ortaya koyduklarını unutmamak gerekir.
Ne yazık ki bugün Türkçemiz yabancı dillerden devşirme sözcüklerin etkisinde kalmış ve ulusal kimliğimizin simgesi olan dilimiz günümüz aydınlarının bile gereken özeni göstermemesi nedeniyle ilerlemeden ve gelişmeden alıkonulmuştur.
Güzel Türkçemiz bugün ayaklar altındadır.
En seçkin üniversitelerimizde eğitim yabancı dille yapılıyorsa dil bayramında nasıl sevinebiliriz. Şimdiye kadar hiçbir dilbilimci ve eğitimci yabancı dille eğitimin doğru ve uygun bir yöntem olduğunu ileri süremedi. Tersine yabancı dille eğitimin nasıl bir aşağılık duygusundan kaynaklandığını bilime aykırı olduğu defalarca kanıtlandı. Ülkemizin en seçkin üniversitelerinin kapısından Türkçe giremiyor, buralarda eğitim ancak sömürge ülkelerde görebileceğimiz biçimde yabancı bir dille yapılıyor. Büyük kentlerimizin ana caddelerinde işyerlerinin adlarını yabancı dille yazma modası gitgide yaygınlaşıyor. Okuryazarlarda kitap okuma eğilimi gitgide düşüyor, halk kütüphaneleri örümcek bağlıyor! Televizyonlardaki haber sunucularının çoğu Türkçenin vurgularını öğrenememiş yabancılar gibi konuşuyor. Ulusu bir arada tutan, biricik varlığımız, kültürümüzün temeli anadilimiz Türkçe, bu ülkenin devletinden, parlamentosundan, hükümetinden, belediyelerinden yetim muamelesi görüyor. Türkçemize sahip çıkanların çabası yıllardır sonuçsuz kalmakta, yabancı dille öğretime son verilmesini isteyen yasa önerileri genel kurula inememekte, milletvekilleri, iki satırlık bir yasa ile Türkçemizi korumayı düşünmemektedir!
İktidarıyla muhalefetiyle, üniversitesiyle, eğitim ve kültür işleriyle ilgili bakanlıklarıyla Türkçemizin sorunlarına eğilmeyen herkes suçludur. Dilimizin yozlaşmasına karşı bilinçli ya da bilinçsiz olumsuzluklara karşı koymak zorundayız. Unutmayalım ki dilini kaybeden uluslar yok olmaya mahkûmdur. Bugün ülke bütünlüğünü ortadan kaldırmaya çalışan unsurlar okullarımızda seçmeli Kürtçe ve dayatılan Arapça dersleriyle ulusal dil Türkçe’yi gölgelemeye tahrip etmeye çalışılmaktadırlar. Türkiye de yaşayan hiçbir vatansever emperyalizmin bilindik tuzağına düşmemelidir. İhanete uğrayan milletler ilk önce dilini, kimliğini, sonra da bütünlüğünü kaybeder.
Mustafa Kemal Atatürk dil ile ilgili olarak “Milli duygu ile dil arasındaki bağ çok güçlüdür. Dilin milli ve zengin olması milli duygunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil bilinçle işlensin. TÜRK MİLLETİ DEMEK TÜRK DİLİ DEMEKTİR” diyor.
ADD Aydın Şubesi Cumhuriyet devrimlerinin savunucusu Atatürkçüler olarak ulusumuzu, cumhuriyetimizi yöneticilerimizi, aydınlarımızı ve halkımızı dilimize, kültürümüze sahip çıkmaya özgür bir düşünce ortamı yaratmak için dilimizi özenli kullanmaya, yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmaya çağırıyoruz.
Türk Dil Bayramı tüm ulusumuza kutlu olsun.