Graham Bell telefonu bulmadan 1 saniye önce farklı bir dünyada yaşıyordu, 1 saniye sonra daha farklı...
Çevremizi, dünyayı algılayabildiğimiz ölçüde tanımlarız ve algılayabildiğimiz ölçüde ona müdahelelerde bulunabiliriz.
Hayatım boyunca eleştiriden uzak durup çözüme yönelme yanlısı biri oldum.
28 Şubat 2012 tarihli Milliyet gazetesinin 20-21. sayfalarındaki haberi okuyunca (haberin gerçek ya da sahte olması konusunda herhangi bir bilgim olmamasına rağmen önemli olanın bunu yayınlayabilecek bir ülkede yaşıyor olmamız olduğuna inan biri olarak) hem siyasal bilgiler fakültesinde okuyan bir öğrenci evladınız olarak hem de dünyamız için güzel planlar emeliyle çalışan bir dostunuz olarak bazı görüşlerimi siz değerli dostlarımla paylaşmak istedim.
En Doğru Yönetim Biçimi
Hepimiz, öyle mükemmel bir yönetim biçimimiz olsun isteriz ki, hem hiçbirimize hiçbir fikir dayatılmasın hem de öyle kalıcı temellere haiz olsun ki, art niyetli hiçkimse bu kaleyi yıkamasın.
Değerli Hanım ve Bey Efendiler,
En güçlü kaleler dahi mutlaktır ki yıkılır, ancak bu kalelerin yıkılmamasını istiyorsak yapmamız gereken şey ya karşımızda bizi yıkmaya çalışan topların attığı mermilere dayanıklı kaleler yapmaktır -ki böyle bir hayat modeli her dakika teyakkuzda olmayı emreder- ya da karşımızda bize namlularını çevirmiş adamların ellerinden mermilerini almamız gerekir.
Bizim sorunumuz yönetim şeklimiz, meclisimiz ya da ülkemiz değil.Milletçe, genelde de pek çok devletçe sorunumuz, kavramlarını anlamaktan aciz olduğumuz şeylere yönelik giriştiğimiz mücadeledir.
Tarihini Muhteşem Yüzyıl'dan siyasi yaşamını Kurtlar Vadisi'nden izleyen bir millet olduğumuz gerçeği önümüzde dururken söylememiz gereken sözün sonuna nokta değil, soru işareti koymamız gerekiyor.
NEDEN BUNU YAPIYORUZ?
NEDEN?
Nedeni gayet açık; izlediğimiz, dinlediğimiz basın ve yayın organları ve onların yayınlamaya tenezzül ettiği ve konuşturduğu kimseler günlük yaşantımızdaki gerçekliklerden bizleri soyutluyorlar.
Çözüme başlayabilmemiz için milletçe itiraf etmemiz gereken şeyi itiraf edemiyoruz.
YETERSİZ BİR HAYATIMIZ VAR!
Her birimizin ve hemen her yönden...
Maddi olarak yetersiziz, faturalarımızı ya düzensiz ödüyoruz, ya taksitle ya da hiç ödeyemiyoruz.Kredilerimizi, kredi kartlarımızı karşılayamıyoruz.Arabamıza mazot, benzin, gaz almak zorundayız ama her alışımızda hangi birimiz o akıp giden fiyat ibresinin gazdan daha yavaş atmasını istemiyoruz ki...İçimizden acı acı gülüyoruz.
Maddi yetersizliğimiz bir nebze de olsa süründürüyor.Peki ya acz?
Paramız kalmadıysa ve her tarafımız borçsa ne yapabiliriz?
İntihar mı?
Hapse girmeyi mi göze alırız?
Her sene 90.000 kişi taahhüdnameyi ihlal suçundan cezaevine giriyor ve çıkıyor.
Suç ne biliyor musunuz? Dürüst olayım derken mağdur duruma düşen vatandaşa, benim az önce sorduğum soruyu sormaya cesaret edemeyen bir devletimiz olduğu için.
VATANDAŞIM NEDEN BORCUNU ÖDEYEMİYOR?
Bu mağduriyet büyüklerimizin ailelerini dağıtıyor, evliliklerini bitiriyor.
Ancak Anadilde Savunma Hakkına yönelik bir pakette bulunan yasa yüzünden terör suçuna, hırsızlığa, gaspa bulaşmış, karısını dövmüş insanlar salınıyor.
Borcunu, iş yapamadığı için ödeyemeyen vatandaşlarımız hala cezaevlerinde.
Böylesine, her açıdan yetersiz bir hayata sahip olduğumuz gerçeği önümüzde duruyor.Acz ve sürünmenin biraz üzerinde yaşayan vatandaşlarımız ise kendinden kötü durumda olanlara bakıp şükrediyor haline.
Değerli Hanım ve Bey Efendiler,
1 eviniz, 1 arabanız ve orta halli bir işiniz ama her şeye rağmen mutlu bir hayatınız vardır.Arabanız eski bir modeldir.Daha iyisini almak istersiniz ama alamazsınız.Allahıma çok şükür, belamı mı arıyorum? dersiniz.
Ama birisi sizin sol kolunuzu, sağ bacağınızı kestiyse ve diğerini de kesmek istiyorsa, çok şükür sağ kolum ve sol bacağım yerinde duruyor derseniz, tabirimi bağışlayın bu kendinizi ahmak yerine koydurmaktır.
Çözüm
-------------
Peki çözüm Nedir?
Bir milletin bağımsızlığına resmi mahiyette bir kast yoksa, Gazi'nin tabiriyle 'memleketini ve milletini en çok seven, anlayışına ve vicdanına en çok güvenen insanların temsilci olarak seçilmesi fikrinden yola çıkara bu düşüncenin içini kendimizle bezemeli ve daha güzel bir şekle dönüşünceye dek kendimizle yoğurmalıyız.
Hazır olduğumuza kanaat getirdiğimiz vakit göreve atılmalı, ülkemizin iktisadi ve eğitimsel sorunlarına yönelik çalışmalıyız.
Ekonomi ve eğitim alanında tam anlamıyla sarfedilecek bir çaba neticesinde ortaya dünyayı değiştirecek güce sahip olduğumuz ve bugün demokrasi, anayasa, özgürlük gibi içlerini doldurmakta acz içinde kaldığımız kavramları tartışmanın manasızlığı anlaşılacaktır.
Bir bireye kendi hakkının nerede başlayıp nerede bittiğini anlatmaya çalışıyorsak, henüz en ufak bir bilinci dahi yüreklerimize işleyememişizdir.
O gün manav Nusret Abimiz, fırıncı Ali Dayımız evine huzurla ve daha anlamlı bir biçimde gidecektir ve yine aynı gün ülkesinin siyasi meselelerini televizyon dizilerinden izleyen bizlere gülerek kahvesini yudumlayacaktır.
Yalanın yalan olduğunu söylemeye gerek yok.
Doğruyu söyleyelim, bu kafi gelecektir.
- - - - -